28 Mart 2009 Cumartesi

İstiklal Marşı - Vikipedi

İstiklâl Marşı

Vikipedi, özgür ansiklopedi

(İstiklal marşı sayfasından yönlendirildi)
Git ve: kullan, ara









İstiklal Marşı 1. nota kağıdı
İstiklal Marşı 2. nota kağıdı
Vikikaynak'ta, Türkiye Ulusal Marşı ile ilgili metin bulabilirsiniz.

İstiklâl Marşı, Türkiye Cumhuriyeti'nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin[1] millî marşı. Mehmet Akif Ersoy tarafından kaleme alınan bu eser, 12 Mart 1921'de Birinci TBMM tarafından İstiklal Marşı olarak kabul edilmiştir.

Tarihçe [değiştir]

İstiklal Harbi'nin başlarında, İstiklal Harbi'nin milli bir ruh içerisinde verilmesi imkânını sağlamak amacıyla Maarif Vekaleti, 1921'de bir güfte yarışması düzenlemiş, söz konusu yarışmaya toplam 724 şiir katılmıştır. Kazanan güfteye para ödülü konduğu için önce yarışmaya katılmak istemeyen Mehmet Akif Ersoy, Maarif Vekili Hamdullah Suphi'nin ısrarı üzerine, İstiklal Harbi'nin özellikle hangi ruh ve ideolojik çerçeve içerisinde verilebileceğini Türklere göstermek amacıyla, Ankara'daki Taceddin Dergahı'nda yazdığı ve İstiklal Harbi'ni verecek olan Türk Ordusu'na ithaf ettiği şiirini yarışmaya koymuştur. Yapılan elemeler sonucu Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 12 Mart 1921 tarihli oturumunda, bazı mebusların itirazlarına rağmen Mehmet Akif'in yazdığı İstiklal Marşı kabul edilmiştir. Mecliste İstiklal Marşı'nı okuyan ilk kişi dönemin Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver olmuştur. [2] [3] [4]

Mehmet Akif Ersoy İstiklal Marşı'nı, şiirlerini topladığı Safahat'ına dahil etmemiş ve İstiklal Marşı'nın Türk Milleti'nin eseri olduğunu beyan etmiştir.

Şiirin bestelenmesi için açılan ikinci yarışmaya 24 besteci katılmış, 1924 yılında Ankara'da toplanan seçici kurul, Ali Rıfat Çağatay'ın bestesini kabul etmiştir.[5] Bu beste 1930 yılına kadar çalındıysa da 1930'da değiştirilerek, dönemin Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Şefi Osman Zeki Üngör'ün 1922'de hazırladığı bugünkü beste yürürlüğe konmuş, toplamda dokuz dörtlük ve bir beşlikten oluşan marşın armonilemesini Edgar Manas, bando düzenlemesini de İhsan Servet Künçer yapmıştır. Protokol gereği, sadece ilk iki dörtlük beste eşliğinde İstiklal Marşı olarak söylenebilmektedir.[6] [7]

Kaynakça [değiştir]

  1. ^ Ülsever, Cüneyt (25 Mart 2007). KKTC'de yaşanan Türklük kriziyle ilgili bilgi notu. Hürriyet. 19 Mart 2009 tarihinde erişilmiştir.
  2. ^ Maarif vekaleti tezkeresinin okunması (26.02.1921). TBMM (22 Ocak 2009). 22 Ocak 2009 tarihinde erişilmiştir.
  3. ^ İlk okunması (01.03.1921). TBMM (22 Ocak 2009). 22 Ocak 2009 tarihinde erişilmiştir.
  4. ^ Görüşmeler ve kabulü (12.03.1921). TBMM (22 Ocak 2009). 22 Ocak 2009 tarihinde erişilmiştir.
  5. ^ İstiklâl Marşı'nın Altı Yıl Boyunca Kullanılan İlk Bestesi. Youtube (22 Ocak 2009). 22 Ocak 2009 tarihinde erişilmiştir.
  6. ^ İstiklal Marşı. Wikipedia (22 Ocak 2009). 22 Ocak 2009 tarihinde erişilmiştir.
  7. ^ İstiklal Marşı'nın notası. TBMM (22 Ocak 2009). 22 Ocak 2009 tarihinde erişilmiştir.

İlgili maddeler [değiştir]

İstiklal Marşı (Wikipedia)

İstiklâl Marşı

From Wikipedia, the free encyclopedia

(Redirected from Istiklal marşı)
Jump to: navigation, search
İstiklâl Marşı
English: Independence March

Classroom wall with the lyrics of İstiklâl Marşı (far right).
National anthem of Turkey
Northern Cyprus
Lyrics Mehmet Akif Ersoy
Music Osman Zeki Üngör
Adopted 12 March 1921

Music sample

The İstiklâl Marşı (Independence March) is the Turkish National Anthem, officially adopted on March 12, 1921 - two years before the October 29, 1923 establishment of the modern day Republic of Turkey, both as a motivational musical saga for the troops fighting in the Turkish War of Independence, and as an anthem for a Republic that was yet to be established.

Penned by Mehmet Akif Ersoy and ultimately composed by Osman Zeki Üngör, the theme is one of affection for the Turkish homeland, freedom, and faith, of sacrifice for liberty, and of hope and devotion, explored through visual, tactile and kinesthetic imagery as they relate to the flag, the human spirit and the soil of the homeland.

The Anthem is regularly heard during state and military events, as well as during national festivals (bayrams,) sporting events, and school ceremonies.

Of the ten-stanza anthem, only the first two quatrains are sung, with an upright, immobile and solemn composure. A framed version of the national anthem typically occupies the wall above the blackboard in the classrooms of every public as well as most private schools in Turkey, along with a Turkish flag, a photograph of the country's founding father Ataturk, and a copy of Atatürk's famous inspirational speech to the nation's youth.

The composition has also been adopted as the National Anthem of the Turkish Republic of Northern Cyprus.

Contents

[hide]

[edit] History

Following the dissolution of the Ottoman Empire, a nation-wide competition was organized to select an original composition for a National March- for which a total of 724 poems were submitted. Mehmet Akif Ersoy, a very well known poet of the time, refused to participate in consideration of a monetary prize. He was called and convinced by parliement to write a poem, disregarding the prize. A ten-verse poem written by Ersoy was unanimously adopted by the Turkish Grand National Assembly following evaluation by parliamentary committee; the prize was granted to a society of veterans.

Shortly thereafter, twenty-four composers participated in another competition arranged for the selection of a musical composition that would suit the elected National Anthem best. The Council, which was only able to convene in 1924 due to the Turkish War of Independence, adopted the music composed by Ali Rıfat Çağatay.

The words of the National Anthem were sung to Çağatay's composition until 1930; thereafter, the music was changed to a symphonic arrangement written by Zeki Ungor|Osman Zeki Üngör, conductor of the Presidential Symphonic Orchestra, and a new harmonization supplied by Edgar Manas.

[edit] Turkish lyrics

Wikisource
Turkish Wikisource has original text related to this article:
Wikisource
Wikisource has original text related to this article:
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.
Çatma, kurban olayım çehreni ey nazlı hilâl!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet bu celâl?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl,
Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklâl!
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner aşarım;
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
Garbın âfakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar.
"Medeniyet!" dediğin tek dişi kalmış canavar?
Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın!
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
Doğacaktır sana vaadettiği günler Hakk'ın;
Kimbilir, belki yarın, belki yarından da yakın.
Bastığın yerleri "toprak" diyerek geçme, tanı!
Düşün, altında binlerce kefensiz yatanı!
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır atanı;
Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı.
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ?
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ!
Canı, cananı, bütün varımı alsın da Hüdâ,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüdâ.
Rûhumun senden, ilâhi, şudur ancak emeli;
Değmesin mabedimin göğsüne na-mahrem eli!
Bu ezanlar ki şahadetleri dinin temeli,
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.
O zaman vecd ile bin secde eder varsa taşım;
Her cerihamdan, ilâhi, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır rûh-i mücerret gibi yerden nâşım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım!
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl;
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl!
Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl.
Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklâl!

İstiklâl Marşı 'nın İngilizce Tercümesi ve izahı

Fear not! For the crimson flag that proudly ripples in this glorious twilight, shall not fade,
Before the last fiery hearth that is ablaze within my nation is extinguished.
For That is the star of my nation, and it will forever shine;
It is mine; and solely belongs to my valiant nation.
Frown not, I beseech you, oh thou coy crescent,
But smile upon my heroic race! Why the anger, why the rage? ¹
This blood of ours which we shed for you shall not be blessed otherwise;
For Freedom is the absolute right of my God-worshiping nation.
I have been free since the beginning and forever shall be so.
What madman shall put me in chains! I defy the very idea!
I'm like the roaring flood; powerful and independent,
I'll tear apart mountains, exceed the heavens ² and still gush out!
The lands of the West may be armored with walls of steel,
But I have borders guarded by the mighty chest of a believer.
Recognize your innate strength, my friend! And think: how can this fiery faith ever be killed,
By that battered, single-fanged monster you call "civilization"? ³
My friend! Leave not my homeland to the hands of villainous men!
Render your chest as armor and your body as trench! Stop this disgraceful rush!
For soon shall come the joyous days of divine promise...
Who knows? Perhaps tomorrow? Perhaps even sooner!
View not the soil you tread on as mere earth - recognize it!
And think about the shroudless thousands who lie so nobly beneath you.
You're the noble son of a martyr, take shame, hurt not your ancestor!
Unhand not, even when you're promised worlds, this paradise of a homeland.
What man would not die for this heavenly piece of land?
Martyrs would gush out should one simply squeeze the soil! Martyrs!
May God take my life, all my loved ones and possessions from me if He will,
But may He not deprive me of my one true homeland for the world.
Oh glorious God, the sole wish of my pain-stricken heart is that,
No heathen's hand should ever touch the bosom of my sacred Temples.
These adhans, whose shahadahs are the foundations of my religion,
May their noble sound last loud and wide over my eternal homeland.
For only then, shall my fatigued tombstone, if there is one, prostrate a thousand times in ecstasy,
And tears of fiery blood shall flow out of my every wound,
And my lifeless body shall gush out from the earth like an eternal spirit,
Perhaps only then, shall I peacefully ascend and at long last reach the heavens.
So ripple and wave like the bright dawning sky, oh thou glorious crescent,
So that our every last drop of blood may finally be blessed and worthy!
Neither you nor my race shall ever be extinguished!
For freedom is the absolute right of my ever-free flag;
For independence is the absolute right of my God-worshiping nation!

Footnotes:

1: There is a literary element being employed here that may not be immediately noticeable. A white crescent and star superimposed on a crimson background comprise the Turkish flag- the poet is invoking the image of the crescent and comparing it to the frowning eyebrows of a sulky face. To be specific, the flag (and the spirit of freedom which it embodies, under threat from invading nations against whom victory initially seems impossibly difficult to achieve, hence "coy") is being treated as a coy maiden with a sulky face (symbolically, the resentment of the invasion) who is playing hard-to-get. That is, the "coy" flag is being "playful" about letting the troops achieve ultimate victory and thus, freedom.

2: A literal translation of this word would be "the infinites" - a Turkish poetical word (with no direct English translation) that refers to everything that is perceived infinite by Man: the heavens, the oceans, the horizon, the Universe, etc.

3: Again, some explanation is required. What is being referred to as "civilization" is the invading European nations (France, Britain, Italy and Greece, to be specific) and their modern armies, which were superior in terms of equipment and manpower to the war-stricken, undermanned, and underfed Turkish forces that were hastily assembled by patriotic civilians and ex-military officials following World War I. This tight collaboration between civilians and former armed officials was due to the Ottoman Imperial Court's internal corruptions and the presence of individuals in power who preferred to protect their own interests rather than the interests of the greater public. (see Sultan Vahdeddin and Damat Ferid Pasha) This self-preserving behavior manifested itself as political inaction, an openness to foreign manipulation, trecherous collaborationism and the much-protested acceptance of an unjust treaty - actions that ultimately resulted in a hurt national pride, widespread feelings of resentment and humiliation, as well as the anarchic dissolution of the Empire. It was at such a grim point in time that a defiant new organization of armed and civil forces, led by Ataturk, gave the people hope for the future through a series of successful battles and liberation campaigns, which gradually turned into an increasingly successful Turkish War of Independence|War of Independence.
Thus, the poet is calling out to the Nation, and saying that while "the lands of the West may be armed with walls of steel", i.e. "while these European armies may have seemingly impenetrable/unbeatable modern technology and weaponry, do not be fooled/discouraged by their apparent superiority. Look at what we have accomplished so far with virtually non-existent arms and supplies! We are horribly fatigued, and at a disadvantage in every conceivable way, yet we still are able to succeed in our battle for liberty! This seemingly undefeatable 'monster' has had almost every one of its teeth knocked out (hence, 'single-fanged') by our victorious campaign! Our motivation, faith, and internal drive is what has and will continue to carry us through, and that is something that our enemies cannot remotely match. All we need for ultimate victory is the ability to recognize our true 'innate strengths': a 'fiery faith' and the 'mighty chest (i.e. heart) of a believer'.

4: Prostration is the act of laying one's forehead on the ground as part of Muslim sacred ritual (see Namaz, As-Sajda or Salah). The image being painted here is that of a battle-fallen and pain-stricken man, who becomes ecstatic following the victorious end of the War of Independence. This is a man whose mind, body and soul have at long last found peace, and may finally ascend and reach the heavens, knowing that his homeland is finally safe and sound and that all his suffering was all worth it in the end.

[edit] References

[edit] External links

19 Mart 2009 Perşembe

İngilizce rock versiyonla istiklal marşı,

Ünlü rock grubu Laibach, 13 ülkenin milli marşını yorumladı. İstiklal Marşı albümün hitlerinden! Endüstriyel (industrial) rock müziğinin dünyadaki en önemli temsilcilerinden Sloven topluluk Laibach, son albümü Volk’ta (halk) İstiklal Marşı’nı İngilizce rock versiyonuyla yorumladı.

13 Şubat’ta İstanbul’da bir konser verecek olan Laibach albümünde, aralarında İngiltere, ABD, Japonya, Fransa, İsrail, İtalya’nın da bulunduğu 13 ülkenin milli marşını “avant-garde” (yenilikçi) bir formda söylüyor.

Sözlerinin büyük bölümü İstiklal Marşı’nın bazı dizelerinin İngilizce çevirisinden oluşan Türkiye adındaki şarkı, albümün de öne çıkan çalışmalarından.

“Türkler, Avrupa’yı etkiledi”

Laibach üyelerinden Ivan Novak, Roll dergisine verdiği röportajda, albümde İstiklal Marşı’na da yer vermelerinin nedenini şöyle anlattı: “Tarihte önemli rol oynamış ülkelerin marşlarından bir albüm yapmak istedik. Türkiye de o ülkelerden biri. Geçmişte siyasi ve askeri bakımdan Avrupa’nın hatırı sayılır bir bölümünde etkili oldu. Slovenya bile Türk kültüründen etkilendi. Böyle bir albümde Türkiye’nin milli marşının da olması gerekiyordu.”

Sahneye bazen Nazi üniformalarıyla çıktıkları ve Hitler Almanya’sını çağrıştıran imgeler kullandıkları için neo-Nazi olmakla suçlanan topluluk, bu eleştirilere, “Hitler ne kadar ressamsa, biz de o kadar neo-Nazi’yiz” diyerek yanıt veriyor. 1980′de kurulan Laibach’ın dokuzu stüdyo olmak üzere 30′a yakın albümü bulunuyor.

İstiklal Marşı’nın İngilizcesi

Fear not and don’t be dismay
This crimson flag should never fade
I know it will always shine
My Nation’s star and it is mine
-geri vokal- Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak
-geri vokal- O benim milletimin yıldızıdır parlayacak

İstiklal Marşı’nın “Korkma!”sı nereden geliyor?

Tarihçi yazar Yavuz Bahadıroğlu, Mehmet Akif Ersoy’un İstiklal Marşı’nı yazarken başlangıç kelimesi olan “Korkma!” ifadesini nereden aldiğını yazdı
Tarihçi yazar Yavuz Bahadıroğlu, Mehmet Akif Ersoy’un İstiklal Marşı’nı yazarken başlangıç kelimesi olan “Korkma!” ifadesini Hz. Muhammed’in (s.a.v) hicret esnasında Sevr mağarasında Hz. Ebu Bekir’e söylediği “Korkma ey Ebu Bekir, Allah bizimledir!” sözünden ilham alarak yazdığını söyledi. Tarihçi yazar Yavuz Bahadıroğlu, aylık olarak yayınlanan genel kültür dergisi Moral Dünyası’nda yayınlanan yazısında İstiklal Marşı’nın yazılış sürecini kaleme aldı. Bahadıroğlu, yarışmaya katılan ve finale kalan diğer altı şiirden örnekler verdiği yazısında İstiklal Marşı’nın ifade kudreti ve etkileyici yönünün daha derinden kendini öne çıkardığını belirtti.
Yazısında devrin ünlü şairlerinin niçin yarışmaya katılmadığı sorusuna da cevap veren Bahadıroğlu, İstiklal Marşı’nın yazılış sürecini ise şöyle anlattı: “Mehmet Akif, Taceddin Dergâhı’na (Ankara’da) kapanıp İstiklal Marşı’mızın ilk mısrasının ilk kelimesini “besmele” eşliğinde döşedi: “Korkma!”
Bu kelime, Peygamber-i Âlişan Efendimiz’in Mekke’den Medine’ye hicreti sırasında sığındığı Sevr Mağarası’nda, muhteşem yol arkadaşı Hz. Ebubekir’in endişelenmesi üzerine söylediği teselli cümlesinin ilk kelimesinden alınmıştı:
“Korkma, Allah bizimle berberdir!”
Yüreğini ilhamının kaynağına kilitledikten sonra, Akif, marşın gerisini hızla getirdi:
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak,
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak;
O benim milletimin yıldızıdır parlayacak,
O benimdir, o benim milletimindir ancak

MORAL DÜNYASI

16 Mart 2009 Pazartesi

MARŞIN İÇERİĞİ BİRİLERİNİ HEP RAHATSIZ ETMİŞ

13/3/2009 ·


İstiklal Marşı’mıza yönelik incitici ve soğutucu tavır yeni değil diyen Mustafa Armağan, Marşın içeriğinden rahatsız olanları yazdı


Emekli Tümgeneral Doğu Silahçıoğlu, “Cumhuriyet” gazetesinde İstiklal Marşı’nı fazla dinci bulduğunu ve içinde geçen bazı ümmetçi kelimeler yüzünden içine sindiremediğini yazmıştı.

Ne var ki, İstiklal Marşı’mıza yönelik bu incitici ve soğutucu tavır yeni değil. Necip Fazıl’ın deyişiyle “mahut” kesimler 87 yıldır İstiklal Marşı’nın içeriğinden mayına basmış insanların çaresizliği içinde fena halde rahatsızlar.

Akif’in şiirini beğenmeyenler olabilir. Fakat yıllar yılı her çalındığında “hazırol-rahat” emrini veren bir komutanın, ömrünün “rahat” pozisyonuna geçtikten sonra zamirindekini boşaltmasıdır asıl acı olan nokta. Biliyoruz ki, İstiklal Marşı’nın ilk okunduğu oturuma Mustafa Kemal Paşa başkanlık ediyordu ve Hasan Basri Çantay’ın dediğine göre, 12 Mart günü marşı ayakta dinleyip alkışlayanlar arasındaydı. Hatta İsmail Habib Sevük’e, İstiklal Marşı’nın en beğendiği beytinin“Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyet/Hakkıdır Hakka tapan milletimin istiklâl” olduğunu söyledikten sonra “bu milletten asla unutmamasını istediğim mısralar işte bunlardır” dediğini de biliyoruz.
Image Hosted by ImageShack.us
“Mehmed Akif” demişti, “Türk şiirinin Mimar Sinan’ıdır, İstiklal Marşı da Selimiye’sidir.”

Sinan’a ve Selimiye’ye karşı çıkanlar olmuş muydu bilmiyoruz ama Silahçıoğlu çizgisindekiler az da olsa hep mevcuttu.

Aşağıda onlardan ikisini tanıyacağız. Açın Nazım Hikmet’in “Kuvâyi Milliye” destanını ve şu mısraları gözünüzü kırpmadan okuyun:


Bizim İstiklâl Marşı’nda aksıyan bir taraf var,
bilmem ki, nasıl anlatsam,
Âkif, inanmış adam,
Fakat onun, ben,
inandıklarının hepsine inanmıyorum.

Belli ki Nazım’ın İstiklal Marşı’nda hazmedemediği taraflar vardır. Olabilir. Ancak dikkatinizi çekmek istediğim nokta başka.

Maalesef Nazım Hikmet’in bazı şiirleri ‘de’ gizli eller tarafından makaslanmıştır. Mesela yukarıda geçen “Âkif, inanmış adam” mısrası, sözkonusu destanın 1965’te yapılan ilk baskısında “Âkif, inanmış adam, büyük şair…” şeklindeydi. Yani “büyük şair” ifadesi sonradan metinden çıkarıldı. Neden? Nazım Hikmet’in Akif’e “büyük şair” demesini kimler istememiş olabilir?

Akif’in İstiklal Marşı’na karşı çıkanların ilki, bizzat TBMM bünyesindendi. Tunalı Hilmi Bey, Abdülhamid’e öfkeli muhalefetiyle adını duyurmuştu. “Geçici meclis”in Ankara’da toplanması kararlaştırılınca -ki “Meclis-i muvakkate” tabiri bizzat milletvekili mazbatalarında geçer- TBMM’ne katılan Tunalı Hilmi, ilk mecliste halkçı ve Türkçü fikirleriyle tanınırdı.

Takvimler 12 Mart’ı gösteriyor ve meclis başkanlığı kürsüsünde Abdülhak Adnan (Adıvar) oturuyordu. Yarışmaya gönderilen şiirler içinden 7’si seçilip meclise gönderilmiştir. 1 Mart günü bu şiirlerden sadece Akif’inki okunmuş ve okunur okunmaz da, daha ilk mısrasından itibaren şiddetli alkışlarla karşılanmıştır.

Bir usul tartışması yaşanmaktadır. ‘Şiirleri edebiyatçılardan oluşan bir komisyona havale edelim, onlar karar versin’, diyenler ile ‘Hayır, bu meclisin işidir’, diyenler arasında kıyasıya bir mücadele yaşanmaktadır.

Besim Atalay
, milli marşların halkın ruhundan fışkırması gerektiğini, ödül için yazılmış bir şiirin milletin hissiyatını dile getiremeyeceğini savunur. Akif karşıtı harekâtın düğmesine basılmıştır.


Hamdullah Suphi para meselesini izah eder, Akif’in yarışmaya para ödülü olduğu için katılmadığını ve kendisinin ısrarıyla ve ödül şartını kaldırmasıyla şiirini yazmaya razı olduğunu anlatır.

Üstelik milli marş halk arasından doğmadı diye bekleyecek miydik? Şairlerimize başvurulmuş ve onlar da şiirlerini göndermişlerdir.


Ardından Dr. Suat Bey ile Hacı Tevfik Efendi, Akif’in şiirini destekleyen konuşmalar yaparlar. Onlara cevap Tunalı Hilmi’den gelir. Gürültüler ve protestolar arasında yaptığı konuşmada şunları söyler:

Arkadaşlar, mesele gayet mühimdir. Eğer bu marş milletin ruhunu kavrıyabilecek bir marş ise onda ufacık bir yakışıksızlık diyelim, sonra o marş için pek büyük düşüklük verir. Biraz serbest söyliyemiyorum, kusura bakmayınız… Katiyen Hamdullah Suphi Bey’in isticaline [marşın kabulü için acele etmesine] iştirak edemem.”

Refik Şevket Bey’in, Akif’in de salonda bulunduğunu kastederek, şairlerin şahsiyetlerine tecavüz edilmemesi için müzakerelerin burada kesilmesi ve oylamaya geçilmesi yolundaki itirazına rağmen konuşmasını sürdüren Tunalı Hilmi, şiirleri bir özel komisyona havale etmeyi teklif eder. Ne kadar gizlese de, Akif’in şiirinde hazmedemediği taraflar olduğu besbelli olan Tunalı Hilmi’nin derdi, kabul edileceği kesin gibi olan bu şiirin en azından “belli yerleri”nin değiştirilmesidir. Marşın neresinden rahatsız olduğunu açıkça belirtmeye cesaret edemeden şunları söyler:

“O özel komisyon, seçtiği manzumenin sahibini çağırır, der ki ona: Şu mısrayı çıkarsanız veya şu mealde değiştirseniz ve şu kelimenin bununla değiştirilmesi mutlaka gereklidir. Sahibi bu değişikliklere onay verir ve o zaman manzume daha parlak olur.”

Plan şu: Edebiyatçılardan oluşacak komisyon şairleri huzuruna davet edecek. Bir şiiri seçecek ama o şiirde beğenmediği kelimeleri çıkarttıracak, değiştirtecek veya yeni kelimeler eklettirecek. Velhasıl, koca Akif’i bir talebe gibi imtihana sokturacak. Tabiatıyla Akif de bunu kabul etmeyeceği için şiirini yarışmadan çekecek. Anladınız tabii: İğrenç bir oyunun eşiğindeyiz.

Sonra bir önerge savaşları. Çantay ve arkadaşları Akif’in şiirinin oylanmasını talep eder, Tunalı Hilmi’nin ekibi ise komisyona havalede ısrarlıdır. Meclisteki ağırlık Akif’ten yanadır ya, Hilmi Bey son bir hamle yapar. Bu defa asıl gayesini saklamaz. Akif’in marşının “tebdil edilmesi [değiştirilmesi] ihtimali vardır” diyerek rahatsızlığını belli eder. Ne ki, Meclis başkanı müzakereyi bitirir. Şimdi sıra oylamaya gelmiştir. Bu arada Refik Şevket Bey’in sesi duyulur: “Akif’in şiirinin aleyhinde bulunanlar da ellerini kaldırsınlar ki, muhaliflerin miktarı anlaşılsın.” Sadece kabul edilmesi için el kaldırarak oylama yapıldığı ve “ekseriyet-i azîme”, yani ezici çoğunlukla kabul edildiği yazılıdır kayıtlarda. Keşke reddedenleri de bilebilseydik: Tunalı Hilmi’den Nazım Hikmet’e, oradan Doğu Silahçıoğlu’na uzanan çizginin soyağacını daha net olarak tespit edebilirdik.

Az daha unutuyordum: Kırşehir mebusu Yahya Galip, Akif’in bizzat kürsüye çıkıp şiiri kendisinin okuması yolunda bir önerge vermiştir. Etraflarına bakınanlar bir sıranın boş kaldığını gördüler. Akif bir sis gibi aralarından geçip kendisini Ankara’nın çamurlu sokaklarına atmıştır çoktan
.

MUSTAFA ARMAĞAN - ZAMAN

cüdâ , cüda , جدا ne demektir? Hangi örneklerde kullanılır.

cüdâ

Başka anlamlar veya farklı yazılışlar için bakınız: cudâcüdaجدا

Konu başlıkları

 [gizle]

[değiştir]

[değiştir] Sıfat

Yazılışlar:

جدا

 Anlamlar:

[1] ayrı

 Köken :

[1] (Farsça)

 Örnekler: "Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda"

Türkiye Cumhuriyeti Milli Marşı

[değiştir]

[değiştir] Sıfat

Yazılışlar:

جدا

 Anlamlar:

[1] ayrı

 Köken :

[1] (Farsça)

[değiştir]

[değiştir] Sıfat

 Anlamlar:

[1] ayrı

 Köken :

[1] (Farsça)

 Örnekler:

[1] Mevlana Celalettin- Rumi'nin Mesnevi-i Manevi adlı eserinin ilk beyti olan şah beytinde aşağıdaki şekilde geçer:
بشنو این نی چون شکایت می کند
از جدا ییها حکایت می کند
Bişnew inney çun şikayet mii kuned -Dinle neyden bak neler söyler durur.
Ez cüdayiha hikayet mii kuned -Ayrılıktan mütevellit hikaye der durur.


Bişnew =Dinle, İyn ney =bu ney'in , çün şikayet mii kuned =şikayet etmekte
Ez-(cüda*)yiha =ayrılıklardan , hikaye mikuned= hikaye anlatıyor .


 Açıklamalar:

"Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda" derken, bu ilahi ayrığı yani neyin inlemelerinin sebebi olan firakın acısını anlatmak için kullanmakta olup;cüda ile bu derin anlama telmih de bulunuyor.)

[değiştir]

[değiştir] Sıfat

Yazılışlar:

جدا

 Anlamlar:

[1] ayrı

 Köken :

[1] (Farsça)

 Açıklamalar:

[1]Büyük şair Fuzuli de Mevlana'nın mesnevisinden ister istemez etkilenerek, en muhteşem beytinde (yani şah matlasında) cüda kelimesini Mevlana gibi o da kullanıyor. İşte o metin;

 Örnekler:

یا رب بلا عاشق ايله قيل آشنا منى
بر دم بلا عاشقدن ايتمه جدا منى
آز ايلمه عنایتونى اهل دردن
يعنى كه چوح بلالره قيل مبتلا منى


Yâ Rab belâ-yı ‘aşk ile kıl âşinâ meni
Bir dem belâ-yı ‘aşkdan etme cüdâ meni
Az eyleme ‘inâyetüni ehl-i derdden
Ya‘ni ki çoh belâlara kıl mübtelâ meni.


Oh God, let me know the pain of love
Do not for even a moment separate me from it
Do not lessen your aid to the afflicted
But rather, make lovesick me one among them